Sehrin Tarihi
Antakya (Arapça: اﺍنطاكﯿﻴّة , Anṭākye; Yunanca: Ἀντιόχεια, Antiohia) Hatay ilinin merkez ilçesidir. Akdeniz Bölgesindedir ve Türkiye’nin en güneydeki il merkezidir. Ortasından Asi Nehri geçen şehrin rakımı 85 metredir
Tarih kaynaklarına göre Antakya, M.Ö. 300 civarında Büyük İskender’in komutanlarından Seleucus Nicator tarafından kurulmuştur. Eski kaynaklara göre Antakya 300 bin nüfusuyla Roma İmparatorluğunun 3. dünyanın 4. büyük kentiydi. Babası Antiochus’un isminden Antiocheia adıyla kurduğu şehir, Silpius Dağı (bugünkü Habib Neccar Dağı) eteğinde ve Asi Nehri (Orontes) kenarında yer almıştı. Acus’un yönetimine giren topraklarda Antakya dışındabaşka yerlerde çok sayıda Antiocheia daha kurulmuştu.
Tarih Öncesi ve Helenistik Dönem:
Antakya civarının tarihi, şehrin kuruluşuna göre çok daha eskidir. Değişik kaynaklarda belirtildiğine göre, Tell-Açana höyüğündeki kazılar Kalkolitik Çağdan (M.Ö. 5000-4000) itibaren yörenin yerleşim için kullanıldığını göstermektedir. Anadolu’yu Filistin ve Suriye’ye bağlayan yol üzerinde, Mezopotamya’yı Doğu Akdeniz’e bağlayan noktalardan biri olması nedeniyle Hatay’ın eski bir yol güzergahı olduğu çok açıktır. Burası Hitit ve Eski Mısır İmparatorluklarının sınırlarını oluşturan bölgenin eşiğindeydi. Makedonyalı Büyük İskender’in doğuya doğru fetihlerini sürdürürken Pers Kralı Darius (Codomannus)’la yaptığı savaşlardan birinin İ.Ö.333 yılında Issus yakınlarında, bugünkü Payas İlçesinde, Pinarus nehri (bugünkü Deliçay) üzerinde gerçekleştirildiği düşünülmektedir. Bunun hemen ardından Gaugamela denilen yerdeki savaşta Büyük İskender’in ordusunun galip gelmesinden sonra İskender, Fenike topraklarını elde etmek amacıyla Asi (Orontes) boyunca güneye ilerledi. Suriye ve Mezopotamya bölgesi Makedonyalıların eline geçti. Ancak Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında Babil’deyken ölmesinin ardından fethedilen topraklar İskender’in komutanları arasında bölündü. Suriye ve Mezopotamya bölgesi üzerindeki güç savaşı Seleucus Nicator’un lehine sonuçlandı (M.Ö. 301). Öncelikle Seleucus Krallığının başkenti olarak, Akdeniz kenarında bir liman olduğundan Seleucia Pieria (bugünkü Samandağ, Çevlik) seçilmişti. Seleucus, yendiği rakibi Antigonus (Monophtalmus)’un bugünkü Antakya’nın 5 km. kadar kuzeyindeki yönetim merkezi Antigonia’yı yıkarak halkını kendi adıyla kurduğu bu yeni başkente (Seleucia) naklettirdi. Ancak Mezopotamya civarı ve güney Suriye’nin kontrol edilebilmesi açısından ve Seleucia’nın denizden gelecek saldırılara açık olması nedeniyle yeni bir kent, Antiocheia kuruldu
Antakya’ya bağlı Küçükdalyan Belediyesinde, Sen Pier (Saint Pierre) Kilisesi: Dünyanın ilk kilisesi olduğu için Hıristiyanlık tarihinde önemli yeri vardır Bu kent, yendiği rakibinin Antigonia’sıyla aynı yerde değildi, daha güneydeSilpius Dağı eteğinde ve Orontes (Asi) kenarında idi (M.Ö. 300). Antakya’nın Seleucus Krallığı’nın başkenti olması Seleucus Nicator’un ölümünden sonra oğlu Antiochus Soter (M.Ö. 281-261) zamanında olmuştur.Ve bu olay çok eskidir.
Cumhuriyet Dönemi
Hatay’ın anavatan Türkiye’ye katılması öncesinde, 2 Eylül 1938 tarihinde 10 aylık bir süre varlığını sürdüren Hatay Devleti kuruldu. Toprakları, Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) belgelerinde İskenderun Sancağı olarak yer alan bölgeydi. 16 Haziran 1939’da TBMM’nde alınan kararla Türkiye ile Hatay Devleti arasındaki sınır çizgisi kaldırılarak geçersiz kılındı. 23 Temmuz 1939’da ise anavatana katıldı
Akdeniz iklim
bölgesinin doğu ucunda, kıyıdan 22 km kadar içerde odlar kentin denizden yüksekliği yaklaşık 80 m’dir. Kuzeyde Nur Dağları (Amanos Dağları) ile güneyde Kel Dağ (Cebel-i Akra) arasında kalan Aşağı Asi Vadisi’nin başlangıcında, Kel Dağı’nın kuzeydoğusunda, 440 m rakımlı Habib-i Neccar Dağı’nın eteklerindedir. Kentin kuzeydoğusuna doğru gelişen ve Hatay çöküntü alanının ortasında yer alan Amik Ovası, zirai potansiyeli çok yüksek kalın bir alüvoyal toprak tabakası ile kaplı olup, aynı zamanda ilin en büyük toprak düzlüğünü oluşturur. Tepelerin zirvelerine tırmanarak kenti çepeçevre saran sur kalıntıları ve kalesiyle kentin adeta simgesi olan ve eteklerinde Antakya’nın kurulu olduğu Habib Neccar Dağı, kenti güneybatı-kuzeydoğu istikametinde sınırlayan bir dizi tepelerin oluşturduğu doğal bir engeldir. Antik Çağdaki ismi Silpius olan Habib Neccar Dağı’nı da içine alan Keldağ sırası, altyapı serpantin ve gabro gibi yeşil renkli kütlelerin oluşturduğu, üst kısımlarda ise bazalt ve kalkerin hakim olduğu jeolojik bir yapıya sahiptir. Habib Neccar’ın kuzeybatı yamaçları, genç fayların dik basamaklar oluşturduğu parçalanmış, arızalı yüzeyler halindedir.
İklim
Antakya ve civarında Akdeniz iklim tipi egemendir. Bu nedenle kentte yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Ancak, kıyı şeridi ile dağların arka kısımları ve yükseltisi fazla olan yerler arasında iklim koşullarındaki bölgesel farklar nedeniyle Antakya’daki iklim koşulları kıyı şeridine kıyasla biraz farklılık gösterir. Bu nedenle sıcaklık, kıyılarda yüksek değerlerde kalır. Yazların, kıyı şeridine kıyasla daha serin geçmesinin bir nedeni de en sıcak ortalamaların kaydedildiği ayların aynı zamanda, Antakya’da rüzgarın en hızlı estiği ve en çok esme sayısına ulaştığı aylar oluşudur.
Asi Nehri
Antakya’nın içinden gecen Asi Nehri Kuzey yönünde yaklaşık 30 km boyunca Türkiye-Suriye sınırını oluşturacak şekilde akan Asi Nehri, Türkiye topraklarına girdikten sonra batıya döner ve bugün kurutulmuş olan Amik Gölü’nün ayağı Küçük Asi ile birleştikten sonra güneydoğu doğrultusuna yönelir ve Samandağ’ın güneyinde Akdeniz’e dökülür. Antik Çağ’ın Orontes’i olan Asi’nin kaynağı, Lübnan Dağları’dır. Antik çağda küçük tonajlı nehir gemilerinin seyrüseferine imkân veren ve Antakya’yı asırlar boyu Akdeniz’e bir su yolu ile bağlanmış olan Asi Nehri’nin bugün akıttığı ortalama su miktarı, kentin içinde 5.04 m³/sn.dir. Antakya içinden geçen ve bir kanal haline getirilmiş olan yatağı, yaklaşık 2 km uzunluğunda ve 30–35 m genişliğindedir. Eski Antakya, Asi Nehri ile Habib Neccar Dağı arasında kalan doğu kısmıdır. Asi üzerinde, şehrin iki yakasını bağlayan bir dizi köprü vardır. Eski köprülerden biri olan, Amik Gölü’nün kurutulması projesi çerçevesinde, Asi’nin genişletilmesi ve yatağının taranması çalışmaları sırasında kentin Roma Çağı’ndan beri ayakta duran ünlü taş köprüsü (ki Diocletian zamanında yapıldığı tahmin edilir), 1972 yılında dönemin belediye başkanı tarafından hunharca yıkılarak yerine bugünkü betonarme köprü inşa edilmiştir.
Kültür
Türkiye Cumhuriyeti’nin kozmopolit kentlerinden birisidir. Çok uzun bir süre boyunca bir arada yaşamayı öğrenmiş, etnik kökenleri, dinleri farklı birçok topluluğa ev sahipliği yapan bu kent UNESCO (BM Eğitimsel, Bilimsel ve Kültürel Organizasyonu) barış kenti adayı olmuş ve ikinci kent seçilmiştir (UNESCO Sekretaryası bu kategori dahil 8 ödül uygulamasına son verdiğini duyurmuş,ancak şehirlerle ilgili bir veritabanı oluşturmuştur. Çokkültürlü yapısını tarih boyunca korumuş olan ilde aynı ulusa mensup birden fazla dini cemaat bulunmaktadır. En büyük nüfusa çoğunluğuna sahip sünni Araplar ve Sünni Türklerin yanında, Alevi Araplar(Nusayri), Süryaniler, Katolikler, Ortodoks Rumlar, Protestan Araplar, Maruni Araplar, Ermeniler, Yahudiler ve diğer küçük topluluklar Hatay’ın çok kültürlü yapısının dinamiklerini oluştururlar. Örneğin Samandağ ilçesi çoğunluk olarak Nusayri Araplardan oluşurken, Altınözü ilçesi hem Sünni Arap hem de Türk Müslümanlardan ve Süryanilerden oluşmaktadır. ‘Hristiyanlık’ isminin ilk kez verildiği şehir olan Antakya’da bulunan St.Pierre Kilisesi Hristiyanlığın en önemli tarihi kiliselerindendir. UNESCO’nun dünya mirası öneri listesindedir. Kilise aynı zamanda Hristiyanlarca hac yeri olarak kabul edilmekte ve her yıl burada 29 Haziran günü Katolik Kilisesince ayin düzenlenmektedir. Tarihi ve turistik mekanlar açısından da zengin olan ilde dünyanın ikinci büyük mozaik koleksiyonunu barındıran Hatay Arkeoloji Müzesi bulunmaktadır. Her yıl 21-23 Temmuz tarihleri arasında kentte Uluslararası Antakya Turizm ve Sanat Festivali yapılmaktadır.
Sehrin Lezzet Kültürü:
Yörede yaşayan değişik mutfak kültürlerini peşin hükümle reddetmeden sunulanın en güzelini, en iyisini seçmesini bilmiş ve kendi mutfak kültürüne uyarlayarak özgün ağız tadını oluşturmuştur. Bu ağız tadını oluştururken her zaman etrafında bulunan otlardan, sebzelerden; daha yalın bir anlatımla elindeki malzemelerden faydalanmış, malzemeyi doğal bir şekilde kullamaya özen göstermiştir. Bu konuyu malzemeler bölümünde genişçe ele alacağız.
Antakya mutfağını daha iyi anlayabilmek için öncelikle onun bulunduğu bölgede hangi uygarlıkların gelip geçtiğine bakmamız gerekir. Antakya yöresi bazen krallık kurmak maksadı ile bazen de ticaret yolu üzerinde olması nedeniyle dışarıdan gelen çeşitli uygarlıklara beşiklik etmiştir. Bunların en önemlisi M.Ö. 1800-1600 yıllarındaki Yamhad Krallığı. Bu krallık döneminde dünyanın bilinen en eski banyo odasının yapıldığı tahmin ediliyor(‘). Banyoyu ve yıkanmayı bilen bir toplumun yarattığı kültürü yabana atmamak gerekir. M.Ö.1400 Mısır egemenliği, M.Ö.15.yüzyılda Hitiler, 13. Yüzyılda Asurlular, 12. Yüzyılda Hettona Krallığı, 9. Yüzyılda Kral Asur-Nasir-Apil, M.Ö.721 Urartular, M.Ö.680 Oğuzhan, M.Ö.64 Roma İmparatorluğu dönemi, M.S.256 Sasaniler, M.S.395 Hunlar, 661 Emeviler , 887 Tolon Oğulları, 969 Bizans Dönemi, 13. Yy Memluklar, 1516 Osmanlılar, 1938’de Türkiye Cumhuriyeti.
Bir yemek kitabında bir mutfağın oluşmasında tarihin önemi yüksektir der. bu Hatayda güzel bir sekilde gözlemlenmektedir.
Mutlaka görülmesi gereken yerler:
St.Pierre Kilisesi
Antakya’nın 2 Km. kuzeydoğusunda, Reyhanlı karayolu üzerinde, Habib-i Neccar Dağı’nın uzantısı olan Haç (Stauris) Dağının eteğindedir. 13 metre uzunluğunda, 9,5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde doğal bir mağaradır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarilerinden St. Pierre Antakya’ya gelerek (M.S.1.y.y.ilk yarısında) burada telkinlere başlamıştır. İsa’ya inananlara “Hıristiyan” adı ilk kez burada verilmiştir. 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından burası Hıristiyanların Hac yeri olarak kabul edilmiştir. Her yıl 29 Haziran’da St.Pierre günü (bayram) kutlamaları yapılmaktadır .
HARON (Cehennem Kayıkçısı)
Haron, St. Pierre Kilisesinin 20 m. uzağındadır. Burada kayalara oyulmuş dev bir büst bulunmaktadır. Büst, başında örtü bulunan tamamlanmış kabartma bir insan portresidir. Bu kabartma Antiochus zamanında bir veba salgını sırasında yapılmıştır. Çok sayıda insanın ölümüne yol açan salgını önlemek için bir kahine danışılmış ve onun tavsiyesi üzerine
dağa şehre yüksekten bakan bir mask oyularak üzerine ölümleri önleyecek sözler yazılmıştır. Günümüzde bu yazılar mevcut Hatay Arkeoloji Müzesi (Antakya Mozaik Müzesi); Mozaik koleksiyonu zenginliği yönünden dünyada ikinci, para koleksiyonu yönünden ise üçüncü sırada yer alır. Harbiye, Antakya, Aççana, Çevlik, ve İskenderun’da yapılan kazılarda
bulunan çeşitli süs eşyaları, heykeller, mezarlar da sergilenen eserler
arasındadır.
Titus-Vespasianus Tüneli ve Kaya Mezarları
Antik Seleucia Kent ve limanını dağlardan inen sel sularından korumak amacıyla M.S. 69 tarihinde Vespasianus döneminde başlayan ve oğlu Titus (M.S.81) tarafından tamamlanan bir tünel ve kanaldan ibarettir. Kanal 1.330 metre
uzunluğundadır. Tünelin kapalı kısmının uzunluğu 130 metre, yüksekliği 7 metre, genişliği 6 metredir. Kaya mezarları; Titus-Vespasianus tüneline yakın Roma Dönemine ait 13 kaya mezardan oluşmaktadır.
Bunlardan “Beşikli Mağara” en geniş ve ünlüsüdür. Samandağı Çevlik köyünde deniz kenarında 300 hektarlık
alana yayılan “Seleukeia pieria” yada bir diğer söyleyişle “Pieria’daki Seleukeia” antik kentinin en önemli kalıntılarından biri olan Beşikli mağara tamamen kayaya oyulmuş mezar kompleksidir. 18. Ve 19. Yüzyıl seyyahlarınca seyahat kitaplarında krallar Mezarı olarak tanımlanmış W.Barlett tarafından gravülleri çizilmiştir. Mezar odasının bulunduğu alan eski çağlarda ölüler şehri olarak adlandırılan bir nekropol alanı olarak düzenlenmiştir.
Harbiye (Daphne)
Antakya’ya 10 Km. uzaklıktadır. Vadinin güneyinden çıkan kaynaklar şelaleler oluşturduktan sonra Asi Nehrine kavuşur. Harbiye olarak bilinen bölgenin antik dönemindeki isimleri Kastalia, Pallas ve Saramanna’dır. Helenistik ve Roma dönemlerinde çağlayanlarıyla tanınan ve dünyaca ünlü bir sayfiye yeri olarak kullanılan Defne, o dönemde zengin halk kesimi tarafından yapılan çok sayıda köşkleri, tapınakları ve eğlence yerleriyle ünlüydü. İmparator Gallus döneminde Harbiye eski ihtişamına kaybetmeye başlamış, Arap istilasından sonra da bir daha parlak dönemlerine dönememiştir. Günümüzde Harbiye her biri 300-500 kişilik Restaurantları ile bölgemizin en önemli eğlence ve gostronomi turizm merkezidir. Seleukeia Pierria (Çevlik) Ören Yeri ; Samandağ İlçesi, Kapısuyu Köyü sınırları
içerisindedir. M.Ö.305 yılında Selevkoslar tarafından başkent yapılmak amacı ile kurulmuş, ancak dış saldırılara açık olması nedeni ile Antakya kurularak başkentlik oraya taşınmıştır. Seleukeia ise bir ticaret şehri olarak genişlemiştir.
Şehir Roma çağında en parlak günlerini yaşamıştır. Şehirden günümüze Antik Liman kalıntısı, Titus-Vespasianus Tüneli, Dor mabedi ve Kaya mezarları kalmıştır.
Antakya Surları
Antakya şehir surları M.S. 526 yılında İmparator Justinyen tarafından yaptırılmıştır. Eski devirlerde Antakya’nın etrafı yüksek surlarla çevriliydi. Selevkos ve Roma dönemlerinde daha uzun ve yüksek olarak yapılan surlar üzerinde 360 nöbetçi kulesi ve Habib-i Neccar dağı’nın en yüksek ve sarp tepesi üzerinde bir iç kale bulunuyordu. Bugün surların sadece Hacıkürüş deresine bakan yamaçlarındaki bazı bölümleri sağlam kalmıştır. Habib-i Neccar Camii ; Anadolu’nun ilk camii olan Habib-i Neccar Antakya’da yapılmış ve Müslümanlık Anadolu’ya buradan yayılmaya başlamıştır. Habib-i Neccar Camii Hz. Ömer’in Komutanlarından Ebu Ubeyde Bin Cerrah Tarafından M.S 636 yılında inşa edilmiştir.Hz. İsa’nın Havarilerine ilk inanan Habib-i Neccar bir inanç abidesi ve Kuran-ı Kerimde Yasin suresinde övülen bir şehittir. Mezarı camide bulunmaktadır. Çok tanrılı dönemde Roma halkını Allah’a inanmaları içinAntakya’ya iknaya Hz. İsa tarafından gönderilen elçiler Yuhanna, Pavlos ve Şemun Safa’nın da mezarları cami içinde yer aldığına inanılmakta ve kabirleri bulunmaktadır.
Şeyh Ahmet Kuseyri Camii ve Türbesi
Antakya –Yayladağı güzergahında, Antakya’ya 25 kilometre uzaklıkta bulunan Şenköy beldesindedir. Osmanlı döneminde yaşamış bir veli olan Şeyh Ahmet Kuseyri’nin türbesi ve aynı avluda bulunan cami 16. yüzyıl eseridir.
Hızır Türbesi ve Musa Ağacı ;Antakya’da ve Samandağ ilçesinde pek çok yerde Hızır (a.s) adına yapılmış türbe ve ziyaretler vardır. Ancak bunların en ünlüsü Samandağ sahilinde, Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın buluştuğu yer olarak
kabul edilen kayanın üzerinde kurulan Hızır (a.s) ziyaretidir. Samandağ ilçesi Hıdırbey Köyünde koruma altına alınmış ulu bir çınar ağacı vardır. 800-1000 yaşlarında olduğu tahmin edilen, ancak halk arasında 2000- 3000 yaşları arasında olduğuna inanılan bir ağaçtır. Gövdesinin çevresi 35 metredir. Bu ağacın Hz. Musa’nın asasının ab-ı hayat (ölümsüzlük suyu) sayesinde filizlenip kök salması sayesinde meydana geldiğine dair efsaneler
anlatılmaktadır.
Ulu Camii
Antakya’nın Ata Köprüsü yakınında bulunan ve yapıldığı dönem itibariyle Antakya’nın en eski camisi olan Ulu Cami’nin Memlük dönemi eseri olduğu sanılmaktadır. Kitabelerden, ve minaresinin çeşitli dönemlerde tamir edildiği sanılmaktadır.
Katolik Kilisesi
1977’deKapusu rahiplerine verilen ev 1991’de geçirdiği restorasyonun üzerinden kilise olark işlev gören Katolik Kilisesi klasik bir Antakya mimarisi örneğidir.Kilisenin 71 yaşındaki Papazı Domenico Antakya’ya yı şöyle tanımlıyor;İlk havariler buraya geldiler ve burada yaşadılar.Hıristiyanlar için Kudüs’ten sonra ANTAKYA ve ardından Roma gelir.
Meydan Hamamı
Selçuklu dönemi yapılarındandır.1122 yılından itibaren muhtelif tarihlerde İshak,Süleyman Eyyübi ve Cafer ağalar tarafından onarılmıştır.
Antakya Sokakları
Helenistik çağ kentlerinin tipik bir örneği olan Antakya’da sokaklar,birbirine dik olarak kesen ızgara planına bağlı olarak geliştirilmiştir.
Antakya’da yöresel ürün ve el sanatlarından baharata kadar hertürlü ihtiyaç maddesini bulunduran otantik çarşı.
Bayezid-i Bestami Makamı
Kırıkhan’ın kuzeyinde Alaybeyli Köyünün hemen önünde yer alan bir tepe ve Darbısak Kalesinin içinde yer alır. Bu kale,
Antakya Haçlı Prensliğinin önemli kalelerinden biri idi. Belen geçidinin kuzey girişinin güvenliğini sağlayan kale, 1268 yılında Baybars tarafından alındıktan sonra önemini yitirmiştir. 19. yüzyılın sonlarında buraya Karamürselzade Mustafa Şevki Paşa tarafından İslam evliyalarından Bayezid-i Bestami adına bir cami ve ziyaret yeri yaptırılmıştır. Kalenin bazı bölümleri kısmen ayaktadır
Payas Sokulu Mehmet Paşa Külliyesi
Dörtyol İlçesi Payas beldesindedir. 1574 yılında Mimar Sinan tarafından yapılan Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi Osmanlı mimarisinin örneklerindendir. Külliye bünyesinde; 45 dükkanlı han, imaret, çifte hamam, cami ve medrese bulunmaktadır.
Bakras Kalesi
Aynı adla anılan köyün hemen üst tarafındadır.Köyün yolu Antakya-İskenderun yolunun 27.km.’ sinde ayrılır.Yolun batısında,dağların arasında sarp bir tepe üzerine yapılmıştır.Önceleri Belen geçidinin girişini,Antakya kurulduktan sonra sonra ise Seleukos başkentini koruma gayesine hizmet etmiştir. Haçlılar döneminde de,Antakya Prensliğinin kuzeyde en önemli savunma noktasıydı.
Kızlar Sarayı
Reyhanlı-Halep asfaltı üzerinde (TamponBölgede)bulunmaktadır.Bu sarayın bölgeyi kontrol altında tutan bir merkez
olduğu ve Bizans devrine ait olduğu sanılmaktadır.Saray girişine iki taraflı kesme iri blok taşlarda oluşan geçitten girilmektedir.Giriş kısmı yıkılmıştır.Orta kısmında yüksek kare planlı bir kule bulunmaktadır.
Koz Kalesi
Altınözü’ne bağlı Koz Köyü’nün yakınındadır.Eski çağlarda kullanılan ve Altınözü tarafından gelip Harbiye’den geçerek Antakya’ya gelen Kuseyr yolu üzerindedir.Bu Kalenin Antakya’nın güney bölgesini emniyet altına almak amacıyla Antakya Prensliği döneminde yapıldığı sanılmaktadır.Antakya Latin Patriğinin de ikamet ettiği yer olan Kale 1268
yılında Baybars tarafından kuşatma sonucunda teslim alındı.
Darb-ı Sak Kalesi
Derb yada Darb (El-Darb) Arapça geçit yol anlamındadır.Sak ise dağ eteği,vadiye bitişik kısım,yamaç anlamına gelmektedir. Darb-ı sak kalesi,M.Ö.333 yılında, Pers Kralı Darius’un Büyük İskender’e karşı İssos savaşından önce karargah kurduğu mekan olarak dikkat çeker.
Payas Kales
Payas’ta Sokullu Külliyesi’nin batısındadır.Burada eskiden harap bir kale vardı.Sahile inşa edilen Payas limanı ile tersanenin güvenliği için 1567 yılında kale ve hendeği tamamen sökülerek yeniden yapıldı.
Batıayaz
Antakya-Samandağ karayolu üzerinde,Antakya’ya 20 km uzaklıktadır.Tarih ve doğanın iç içe olduğu,zeytin ve çam ağaçlarıyla kaplı bir yayla köyüdür.
Yenişehir Gölü
Antakya-Cilvegözü yolu üzerinde,Antakya’ya 40 km mesafededir.Şimdi piknik yeri olarak kullanılan antik dönem yerleşim yeridir. İssos (Epifenya)Harabeleri; Pers Kralı Darius III ve Makedonya Kralı Büyük İskender’in M.Ö. 333 tarihinde savaştığı bu bölge Helenistik döneminde kurulmuş ve Roma döneminde varlığını sürdürmüştür. Şu an bölgede antik şehir kalıntıları ve su kemerleri bulunmaktadır.
Aççana Ören yeri
Antakya-Reyhanlı karayolunun 22. kilometresinde bulunan bir höyüktür. Yaklaşık 30 dönümlük bir alanda bulunmakta olup, 10.082 m2’lik kısmında British Museum tarafından 1936-1938 yılları arasında arkeolojik kazılar yapılmış ve 17 kültür katı tespit edilmiştir. Bugün ören yeri içerisinde; 7’nci katında bulunan Yamhad Kralı Yarım-Lim ile 4’ncü katında yer alan Kral Niqne-Pa’nın saraylarının kalıntıları mevcuttur.
Hatay’da kazı çalışmaları 1932 yılında başlamıştır. 1933-1938 yılları arasında Amik Ovası’nda Cüdeyde, Dehep, Çatalhöyük ve Tainat’ta, Chicago Üniversitesi, Chicago Oriental Institute tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır. 1936 yılında, British Museum adına Sir Leonard Wolley Samandağı, El-Mina Mevkii’nde, 1937’den 1948 senesine kadar da aralıklarla, Açana Höyüğü’nde hafriyat ve kazı çalışmaları yürütülmüştür. 1932-1939 yıllarında Princeton Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalarla müzenin esas zenginliğini oluşturan mozaikler ortaya çıkartılmıştır
Mutlaka tadilmasi gereken Lezzetler:
Antakya mutfağının zengin yemek çeşitlerinde bulgur, et ve yoğurt oldukça sık kullanılıyor. Zeytinyağı, kekik, maydanoz, sumak, nar ekşisi ve baharat yöre yemeklerinde lezzetin temelini oluşturuyor. Tepsi kebabı, kağıt kebabı, humus, içli köfte (oruk) en ünlü yemekler arasında yer alırken kabak tatlısı ve künefe de tatlılar içinde özel bir yere sahip.
Mithat Kalaycıoğlu’nun kaleme aldığı ‘Hatay Halk Bilimi’ adlı kitap, Antakya mutfağının zenginliğini gözler önüne seriyor. Soğuk mezeler, pilav ve dolmalar; balık, etli ve sebzeli yemekler, ekmek ve börekler, oruklar, tatlı ve kurabiyeler şeklinde kategorize edilen Antakya mutfağı gerçekten çok çeşitlilik içeriyor. Cevizli biber, Küflü çökelek salatası, Zahter salatası, Turplu tarator, Humus, Patlıcanlı yoğurtlama, Sarmaiçi, Yumurta öccesi (mücver), Taze çökelek salatası soğuk mezeler arasında sayılabilir. Küflü çökelek Hatay’da çok kullanılır. Çökelek, çekilmiş kimyon, tarçın, yenibahar, sarımsak, dövülmüş zahter (kekik), toz kırmızıbiber, tuz ve zeytinyağı ilavesiyle yoğurulur. Portakal büyüklüğünde parçalara ayrılıp yuvarlanır. Parçalar 3-4 gün açık havada kurutulur. Kuruyan peynirler bir kağıtla sarılıp küflenmeye bırakılır. Pilav ve dolma çeşitleri de zengindir Hatay’ın. Biberli kimyonlu bulgur pilavı, Baklalı bulgur pilavı, Pirzolalı yaprak sarma, Tuzlu yoğurtlu kabak dolması, Firikli aş, Kuru dolma, Mercimekli bulgur pilavı yöre mutfağının başlıca örnekleridir. Ana yemek gruplarından Arap kebabı çiğ köfteyle birlikte servis yapılır. Tuzlu yoğurt adı verilen yiyecek Hatay’da yaygın olarak tüketilir. Keçi sütünden mayalanan yoğurt tahta kaşıkla sürekli karıştırılıp tuz eklenerek iyice pişirilir. Çökelek kıvamına gelen tuzlu yoğurt kalıplara basılır. Soğuk su ile eritilerek çorbalara, sebze ve buğday ürünlerinden yapılan yemeklere eklenir. Ayrıca bol zeytinyağı ile ezilip çayla birlikte kahvaltıda yenir.
Tatlı denince akla künefe ve kadayıf gelir… Ağızlı kadayıf, Burma künefe ve Kaymaklı künefe’si çok meşhurdur. Antakya’nın merkezinde ve Harbiye’de yer alan restoranlarda çok farklı lezzetleri bir arada bulma şansınız var. Humus, saç oruğu, semirsek, fırın ağızı, parmak kebabı, közde piliç, katıklı ekmek, tepsi kebabı, künefe ve doğal meze çeşitlerinin bulunduğu uzun bir mönü sizi bekliyor. Ayrıca yörede sadece humus ve bakla ezmesi yapan lokantalar da bulunuyor.
Doğal Nar Ekşisi Nar meyvesinin ezilerek ve kaynatılarak elde edilen özü. Yemeklere lezzet vermekte kullanıldığı gibi sulandırılarak şurup yapılarak da tüketiliyor. Vitamin ve enerji deposu olarak biliniyor. Vücudun güçlenmesinin yanı sıra birçok hastalıkların tedavisinde de kullanılıyor. Kaynak Lezzet Dergisi.